PsikoMünir ve Psikiyatri

 

Metin Münir : Tıbbın bütün dalları arasında bilimsel temeli en zayıf olan psikiyatridir. Psikiyatri, 1970’lerin sonuna kadar bu mesleğin babası sayılan Sigmund Freud’un anlayışına göre icra edilirdi. Freud’a göre ruh ve sinir hastalıkları, daha çok, çocuklukta meydana gelen olayların şuur altında yarattığı çatışmaların sonucu idi.Bu ilaçsız, konuşma ve dinleme yoğun haliyle psikiyatri diğer doktorlar ve halk tarafından pek ciddiye alınmıyordu. Psikiyatristler ve koltukları sayısız karikatür konusu oldu.

Dr.Ulaş Mehmet Çamsarı:“İlaçsız psikiyatri diye bir şey yoktur. Psikiyatrik Hastalıklar ilaçlarla tedavi edilir, gastroenterolojik hastalıkların, kardiyolojik hastalıkların, dermatolojik hastalıkların vb gibi tıptaki tüm hastalıkların ilaçla tedavi edildiği gibi…Doktor hastalığı tarif eder ve hastalığa ilaç verir, ya da cerrahi müdahele yapabiliyorsa cerrahi müdahele yapar. Tıptaki iki tedavi yöntemi budur, tüm branşlar için geçerlidir. İlaçsız olarak psikiyatrideki hastalıklar değil “davranış bozuklukları” tedavi edilebilir. Davranış bozukluklarının tedavisi  psikoterapi denen yöntemler ile mümkündür.

Metin Münir :1950’lerden başlayarak ABD’de ilk sinir ilaçlarının piyasaya sürülmesi ile psikiyatride yeni bir dönem açıldı. Psikiyatrinin dikkati ilaçlara ve beyne yöneldi. Hastaların hayat öyküleri arka plana atıldı. Tedavi, hastaların beyin fonksiyonunu etkileyen haplarda aranmaya başlandı.

Dr.Ulaş Mehmet Çamsarı: Böyle bir arayış yoktur. Hayat hikayesi zaten psikiyatride ayrı bir bakış açısıdır. Hayat hikayesi sorunları (person encounters) kişinin yaşamından kaynaklanan “hasar” lara bağlıdır.  Böyle bir yaklaşım psikiyatrinin ne olduğunu anlamayan birisi tarafından yapılabilir.

Metin Münir :Bu arayış şu teoriye dayanıyor: Ruh ve sinir hastalıkları beyindeki kimyevi dengenin bozulmasından kaynaklanıyor.
Ne var ki, sayısız araştırmaya rağmen bu kanıtlanamadı.

Dr.Ulaş Mehmet Çamsarı: Nasıl kanıtlamadı? Psikiyatrik hastalıklardan sadece biriyle başlayalım.  Şizofrenide beyindeki kimyevi bozukluk olduğu kanıtlanamamış mı? Bu konudaki bilgi birikimi bir denizi dolduracak kadar büyüktür. ABD’de sadece şizofreni ve bipolar hastalık üzerine bir yıl süren yandal programları vardır. Şizofreni, genetik olarak taşınan, beyinde kişi doğduğu andan itibaren sinir hücrelerinin gelişiminin bozuk yapılanması, bunun sonucunda oluşan nörogelişimsel patolojilerin devamı olarak oluşan yaygın anatomik ve kimyasal patolojilerin bir toplamı olan hastalıktır. Şizofreni’deki kimyevi bozukluk, sinir hücrelerinin bağlantı anormalliklerine bağlı olmasının bir sonucu olduğunda o kadar yaygın ve geridönülemezdir ki, kişinin hayat boyu engelli kalmasına yol açan, beynin hemen her alanını etkileyen çok kötü bir hastalıktır. İntihar oranları %10 civarında seyreder. Yaklaşık 10 şizofreni hastasının 1 tanesi canına kıyarak hayatına son vermektedir. Halen şizofrenideki en etkili tedavi antipsikotik ilaç tedavisidir.

Metin Münir :Ama sanki de hastalık kesinlikle beyindeki kimyevi bir bozulmanın sonucu imiş gibi, doktorlar hastalarını ilaçla tedavi etmeye başladılar. Ağır yan etkileri olan bu ilaçların etkili olup olmadığı tartışmalı olmasına rağmen…

Dr.Ulaş Mehmet Çamsarı:Psikiyatrik hastalıklarda sorun beyindedir, sorunların hepsi organik temellere dayanır. Burada bunu yazan kişi psikiyatrik “hastalık” ile, “davranış bozukluğu” ayrımını yapamadığı için bunları birbirine karıştırarak çok yanlış bir sonuca varmıştır. Psikiyatrik hastalık kişinin doğuştan (şizofreni, duygudurum bozuklukları) gelen ya da sonradan olan hasara bağlı (travmatik beyin hasarı) organik beyin bozukluklarıdır. Bunların davranış bozuklukları ile örneğin kokain bağımlılığı, kumar bağımlılığı, seks bağımlılığı gibi davranış problemleri ile hiçbir ilgisi yoktur. Birinde etyoloji organik, diğerinde etyoloji “insan davranışıdır”. Bu basit ayrımı anlayabilmek için  psikiyatri eğitimi almak gerekir.

Metin Münir :365 ruh hastalığı var
Halk arasında da, ilaç tedavisinin güvenli ve ruh ve sinir hastalıklarını tedavi etmede en etkin yol olduğuna dair güçlü bir inanç var. Bu inancı yayan ilaçla tedaviden parasal çıkarı olan ilaç şirketleri ve konunun profesyonelleridir. Bunlar ne kadar çok ilaç satılırsa o kadar çok kârederler, bir.

Dr.Ulaş Mehmet Çamsarı:İlaç sektörleri her tıp branşının içindedir ve bazen etik olmayan işler yapmaktadırlar. Bu zaten bilinen bir gerçektir. Bunun psikiyatriye has bir durumu yoktur. Listelediğiniz “365 hastalık”, hastalık değildir. Yukarıda açıkladığım üzere, davranış bozuklukları da hastalıklarla DSM denilen teşhis kılavuzunda beraber bulunmaktadır ve bunların hepsine birden “bozukluk” denir. (disorder) Bu kılavuz psikiyatrik hekimler içindir. Bu kitapçığı psikiyatrik eğitimi olmayan bir birey kulaktan dolma bilgilerle açıp  okumaya kalkarsa kafası toparlanamayacak şekilde karışabilir.

Metin Münir :Ne kadar çok insan ruh hastası tanımına sokulursa o kadar çok para kazanırlar, iki.

Dr.Ulaş Mehmet Çamsarı: Böyle bir motivasyon yoktur.  Bunlar komplo teorileridir. Psikiyatri hekimleri, adı üstünde hekimdir. Bu insanlar insan sağlığı için yemin ederek tıp fakültesinden mezun olan  tıp doktorlarıdır.  Koca bir meslek grubunu , bu meslek grubuna ait olan tüm insanlar ahlaksızmış gibi teşhir etmeye çalışmak büyük  bir sorumsuzluktur ve esas ahlaki olarak eleştirilmesi gereken bu sorumsuzluğu yapan kişidir.

Metin Münir :Gerçekte, akıl ve ruh hastalıkları diye sınıflandırılan rahatsızlıkların büyük bir bölümü uydurmadır, yani hastalık değildir.

Dr.Ulaş Mehmet Çamsarı: Sadece genel psikiyatrinin herhangi bir “textbook” diye tabir edilen referans kitabı yaklaşık 4000 sayfa metinden oluşmaktadır.  Her bir yandalı için ayrı 1000’er sayfalık ayrı referans “textbook” ları vardır. Uydurma kelimesini nasıl kullandığınız önemlidir. Eğer uydurma derken “insan üretmiştir” denmek isteniyorsa, zaten tüm hastalıklar insan üretimidir. Tıpta “tedavi edilmesi gereken problem” insan tarafından tarif edilir. Örneğin kalp yetmezliği, insanın tedavi etmek istediği sınırda “kalp yetmezliği” dir. Tüm insanları hiç tedavi etmeden bırakacak olsak zaten büyük bir kısmı yaşlanmadan dolayı kalp yetmezliğine girebilir.Bunun hangi yaşta ve hangi koşulda tedavi edileceğine tıp bilimleri bilimsel bilgiler ışığında karar verir. Normal ve anormal ayrımı insan aklının ürünü olan bir kavramdır. Bir diğer örnek, tansiyon yüksekliği insanın normal değerlerini tarif ettiği bir durumdur. İnsanın tedavi etmek istediği yerde ve gerekli gördüğü yerde “hastalık” adını alır. Patolojiye anlam veren tıptır. Patolojinin yaş sınırını çizen de tıbbi bilimlerdir. Bunlar toplumda normalleri tespit ederek, insan hayat standartlarını yükseltmek için yapılan girişimlerdir. Örneğin kan şekerinin normal kabul edilen değeri yıllar içerisinde çok defa değişmiştir. Daha önce 140 olan değer örneğin bir grup endokrinoloğun yaptığı toplantı sonucunda bir günde 126’ya çekilmiştir. Peki nedir şimdi diabet uydurma bir hastalık mıdır? Ya da tansiyonu nefrologlar uydurmakta mıdır? Psikiyatride de aynı yaklaşımla geçerlidir. Bütün problemler (hastalıklar ve davranış bozuklukları) psikiyatri bilim dalı tarafından tarif edilir, ve ona göre tedavi edilecek sınırlar belirlenir. Bu yaklaşım tıptaki geleneksel yaklaşımdır.

Metin Münir :Şu anda, adı verilmiş 365 ruh “hastalığı” var. Ne var ki, bu “hastalıkların” büyük bir bölümünü belirleyen bilimsel gerçekler değildir. Komitelerdir.

Dr.Ulaş Mehmet Çamsarı:Yukarıda açıkladığım üzere, kan şekeri, tansiyon normal değerleri gibi tıptaki hastalıkların çoğunun normallik anormallik sınırı o konunun bilimsel otoriteleri tarafından, yazarın deyimiyle komiteler tarafından, belirlenir ve bilimsel gerçeklere dayanır.

Metin Münir :Bu acayip işin öyküsü şöyle.
Amerikan Psikiyatri Derneği (APA) 1952’den beri ruhsal bozuklukların teşhis ve tedavisi için bir el kitabı yayımlıyor. Akıl Bozukluklarının Tanısal ve İstatistiki El Kitabı isimli bu yapıt Türkiye dâhil bütün ülkelerde psikolojinin kutsal kitabı addedilir.
Akıl ve ruh hastalıkları, APA tarafından tayin edilen komiteler tarafından belirlenir. Komiteler, “hastalıkları” belirlerken herhangi bir bilimsel araştırmaya atıfta bulunmak zorunda değildir.
Gerçekte var olduklarına dair kanıt eksikliğine rağmen “hastalıklar” mantar gibi çoğalıyor.

Dr.Ulaş Mehmet Çamsarı:Hastalıklar ve davranış bozuklukları DSM içinde aynı kulvarda listelenir. Bunu psikiyatri hekimleri anlar ve ona göre yaklaşırlar. Bu hastalık ve bulgu listeleri, konuyla ilgili eğitimi olmayan kişiler için değildir. Mantar gibi çoğalıyor diye tabir edilen durumlar çağdan çağa değişen davranış bozukluklarıdır. Örneğin porno bağımlılığı bundan 1000 sene önce porno olmadığı için olmayacakken, bugün internet üzerinde erişim artmasi ile bir sorun haline gelebilir. Bu davranış bozukluğu (aynı tansiyon ve kan şekeri gibi) kişinin hayati fonksiyonlarını ve yaşamını  etkiliyorsa tarif edilir ve tedavi edilir, yeni kılavuzda da listelenir. Bu bu durumların “uydurma” olduğunu ya da “mantar gibi çoğaldığını” göstermez. Bu kılavuzda eskiden bir sorun olarak tarif edilen “eşcinsellik” örneğin, artık sorun olarak listelenmemektedir. Kültür tarafından kabul edilen ve kişinin hayatını etkilemeyen hiçbir davranış psikiyatrik bir davranış bozukluğu değildir, bu durumlar psikiyatrik hastalıklar için geçerli değildir. Psikiyatrik hastalıklar her çağda vardır, sebepleri organiktir, ve patolojileri tıbbi hastalık modeline uyar.

Metin Münir :El Kitabının 1968 baskısında 182 ruh hastalığı vardı. Bu sayı 1980’de 265’e, 2000’de 365’e çıktı. Yeni baskıda herhalde yuvarlak olarak dört yüze ulaşılır.“Hiperseks sendromu”, “Sinirli bacak sendromu”, “Tıkanırcasına yeme bozukluğu”, “Utangaçlık” muhtemelen “hastalık” olarak sınıflandırılacak.

Dr.Ulaş Mehmet Çamsarı:Yukarıda sayıların değişme nedenini açıkladım. Sinirli bacak sendromu dediğiniz şey “huzursuz bacak sendromu”dur. (restless leg sendrome, RLS). İngilizce bildiğinizi buradan anlıyoruz ancak tıp eğitimi olmadan ingilizce tıp kitapları okumak ve üzerinde yorum yapmak çok tehlikelidir. O hastalık nöropsikiyatrik bir hastalıktır. Çok rahatsız edici bir sendromdur, ABD’de yaklaşık  %7 civarında görülür. Bu sendrom kişinin uykuya dalma sırasında alt ekstremitedeki (bacaklarda) huzursuzluk (restlessness) ile kendini gösterir, uykuya dalmayı engelleyen ciddi bir sorundur.  Bu durum genellikle pramipeksol, klonazepam ya da gabapentin gibi ilaçlar ile çok başarılı bir şekilde tedavi edilir. Etyolojisi tam bilinmemektedir. Ama bu onu uydurma yapmaz. Şayet tıpta çok fazla sendromun tam etyolojisi bilinmemektedir. Genel tıbbi yaklaşımda, etyoloji tam biliniyorsa hastalık, bilinmiyorsa semptomların gruplandığı problemlere “sendrom” denir. Örneğin, başta sendrom olarak tanımlanan bir belirtiler grubu, araştırmaların sonuçları ile etyoloji konusunda yol alınırsa hastalık adını alır.

Metin Münir :“Normal olmak gittikçe daha zor hale gelecek” diyor Harvard Tıp Fakültesi öğretim üyelerinden Marcia Angell.
Bu bilgilerin ışığı altında, psikiyatriyi genelde, olmayan hastalıkları iyi geldiği tartışmalı ilaçlarla tedavi etme mesleğidir, diye tanımlayabiliriz.

Dr.Ulaş Mehmet Çamsarı:Normal olmanın zor hale gelmesi tıbbi bilimlerin gelişmesi ile ilgilidir. Tıbbi bilimler insanları daha uzun yaşatmak, daha iyi yaşatmak için problemlere her geçen gün daha yüksek standartlarla yaklaşmaktadır. Buna psikiyatri de istisna değildir.  Harvard Tıp Fakültesi’ndeki bu öğretim üyesi aslen ingilizce ne demiş onu görmek gerekir. Şayet bu çeviriyi de “restless leg sendrome” u “sinirli bacak sendromu” diye çevirdiğiniz gibi çevirdiyseniz durum vahimdir.

Metin Münir :Dünkü yazımda anlattığım gibi, psikiyatrik hastalıkların büyük bir bölümü uydurmadır, bilimsel temelden yoksundur.Bu mesleğin çocuklar için de icat ettiği bir sürü “hastalık” var.

Dr.Ulaş Mehmet Çamsarı:Hastalık ile davranış bozukluğu temel farkını anlamamış (lütfen yukarıdaki yanıtları okuyunuz) bir ekonomi yazarından  şimdi de çocuk psikiyatrisi üzerine…

Metin Münir :Bu düzmece hastalıkların en ünlüleri Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu’dur. Hiperaktivite, aşırı hareketlilik demektir. Dikkat eksikliği ise odaklanamama, başlanan işin arkasını getirememe, bir daldan diğer dala atlama eğilimidir.

Dr.Ulaş Mehmet Çamsarı:Dikkat eksikliği sendromunun modern psikiyatride hem organik bir problemin hem de davranış bozukluğunun bir kombinasyonu olduğu yönünde yaygın bir görüş vardır. Bu çocukların bir kısmında beyinde anatomik patolojik bulgulara rastlanmıştır. Tam olarak hastalık demek henüz doğru değildir. Ama bu önemli de değildir. Bu çocuklar okul hayatını sürdüremeyecek derecede bir dikkat eksikliği ve performans düşüklüğü ile doktora başvururlar. Bu performans düşüklüğü stimülan ilaçlar ile tedavi edilerek bu çocukların okul hayatı kurtarılır. O kadar dramatik bir değişiklik olur ki bu çocuklar aksi halde bitiremeyecekleri okullarını bu ilaçlar sayesinde bitirirler. Elbette davranış tedavisi de ilaç tedavisinin bir eklentisi olarak sürekli olarak devam etmelidir, bu da zaten tedavi yaklaşımının bir parçasıdır. Çocuk psikiyatri yataklı servisinde bu çocukları gören herhangi birisi bu çocukların ne kadar vahim bir problemle karşı karşıya olduklarını görebilirler.  Bilgisiz bir şekilde DSM kılavuzunu okuyan eğitimsiz bir göz dikkat eksikliğini “bir işin arkasını getirememe” kadar basit algılayabilir. Olayın o kadar basit olmadığı aşikardır. Bu sorunlar dünyanın en önemli hastanelerinde çocuk psikiyatrisi yataklı servisinde bilimsel bilgiler ışığında sürekli başarıyla tedavi edilmektedir.

Metin Münir :Başka “hastalıklar” da var.
Dik başlı çocuklarda, “Karşıt olma, karşı gelme bozukluğu” var. Okuma yazma öğrenmekte ortalamanın altında kalan çocuklar “Öğrenme bozukluğu” ile maluldür. Bir de, “Duygudurum bozuklukları” var. Neşesiz, üzgün veya depresif olan çocuklar bu tarife sokuluyor.

Dr.Ulaş Mehmet Çamsarı:Öğrenme bozukluğu diye tabir edilen durumlar genellikle “yaygın gelişimsel bozukluk sendromları” diye (pervasive developmental disorders) genel olarak gruplanan aralarında otizm, asperger sendromu gibi sorunların olduğu problemlerle seyreden çocuklarda ortaya çıkan bir “sendrom”dur. Beyinlerinde organik patolojilerin olduğundan çoğu zaman çok emin olduğumuz bu çocuklar bazı konuları (matematik, sözel yetenekler vb gibi) öğrenemezler. Bu konularda performans düşüklüğü yaşarlar. Bu bazen bir organik sorunun sonucu olmadan çocuğun davranışından da kaynaklanabilir. O nedenle davranış sorunu ve organik patolojiyi iyi ayıklamak ve bunları iyi görebilmek psikiyatri hekiminin işidir. Bu da tıptaki tüm diğer branşlarda olduğu gibi yıllar süren eğitimle gerçekleşebilir.

Metin Münir :Çocuklarda bu ve buna benzer ruh halleri olduğu bir gerçektir. Ama bunlar zamanın başlangıcından beri vardı ve yakın zamanlara kadar hastalık değildi.
Dik başlı olma veya karşı gelme bir kişilik özelliğidir.

Dr.Ulaş Mehmet Çamsarı:Bahsedilen durumlar “ruh halleri” değildir. Bunu bu şekilde yorumlamak kelimenin en hafif tabiri ile konu hakkında derin bilgi eksikliğinin bir sonucudur. “Ruh halleri” diye yorumlanan durumlar koskoca hastanelerde yıllarca eğitim almış uzmanlarca çocuk psikiyatri servislerinde günlerce, haftalarca tedavi edilebilir mi? Bu yazar sayfalarca yazılan epikriz raporlarından bir tane görebilseydi, neden bahsettiğini hakkında en ufak bir fikri olmadığını anlayabilirdi.

Metin Münir :Okuma yazmada ortalamanın ardında kalma, hatta sonuncu olma da bir hastalık değildir. Çocukların okuma yazma öğrenme hızları arasında büyük farklar var ve bu normaldir.

Dr.Ulaş Mehmet Çamsarı:Böyle bir hastalık yoktur zaten. Normallik, önceki metinlerimde açıkladığım üzere, tıpta “karar verilen” bir durumdur, gökten inen bir durum değildir. Biz normale normal dediğimiz için normaldir, biz o durumdan memnun değilsek anormal deriz, bunun da toplum ortalaması gerçeklerine, yaşanılan kültüre, ebeveynlerin beklentilerine , çocukların okul performanslarına göre yaparız. Bunu yaparken de “hastalık” ve davranış” durumlarını ayırırız. Okuma engeli, soruna yol açıyorsa, buna isim verip müdahele etmek gerekir. Konu bundan ibarettir. Kimsenin okuyamama durumuna bir hastalık dediği yoktur.

Metin Münir :Dikkat bozukluğu yaşadığı söylenen çocuklar, hoşlandıkları bir aktivitede, örneğin TV seyrederken, bilgisayar oyunu oynarken, pür dikkatler. Sadece sorumluluk, kural, sabır gerektiren “sıkıcı” işlerde ve mekânlarda eli kolu durmaz, anlatılanı anlamaz, dikkat veremez hale gelirler.
Yeni olan, bütün bu hallerin hastalık olarak etiketlenmeleri ve tedavi edilmelerinde neredeyse rutin olarak ilaca başvurulmasıdır.

Dr.Ulaş Mehmet Çamsarı:Çünkü en çok işe yarayan ve bu çocukların eğitim hayatını kurtaran bu ilaçlardır. Bu şanssız çocuklardan bir tane görmek içinde bulunduğunuz derin karanlığı aydınlatmak için yeterlidir. Cehalet çok korkunç bir hastalıktır, insanın ne bilmediğini bilmemesi sonucunda hissettiği cesaretin yaptırdıklarının bedeli bazen uğrunda bir ömür tüketilen kariyerin bir anda kaybedilmesi bile olabilir.

Metin Münir :Dikkat bozukluğu, bilimsel hiçbir temeli olmayan, düzmece bir hastalıktır. Amerikan Gıda ve İlaç Kurumu FDA’ya göre, “dikkat bozukluğunu kanıtlayacak biyolojik test bulunmamaktadır.”

Dr.Ulaş Mehmet Çamsarı:ADHD, (Dikkat Eksikliği) bilimsel temeli olan organik bozukluğun eşlik ettiği davranış hastalık karışımı bir sendromdur. Elbette bir testi yoktur. Testi olmayan yüzlerce hastalık vardır tıpta. Tıpta birçok problemin teşhisi klinik hikaye, semptom ve belirtilerle konulabilir. Ayrıca bir test sonucu “kanıtlanamayan” bir çok sayıda hastalık vardır. Örneğin Romatoid Artrit, SLE, Behçet Hastalığı gibi bir çok romatolojik hastalığın teshişi bir “tek” test ile kanıtlanamaz. Belli testler alınır ve bunların belirli kombinasyonları biri ya da diğerine teşhisi kaydırır, bu bulgular belirli bulgularla birleşerek hastalığın ya da sendromun tanısını koydurur. Tanı için belirlenmiş olan durumların her birine “kriter” denir. (criteria / criterion) ADHD denilen dikkat eksikliği sendromu da belirli “davranışların normları” temel alınarak belirlenmiş bir sendromdur, ve çoğu zaman bu sendrom beyindeki organik bozukluklara (doğuştan gelen genetik sendromlara örneğin) eşlik eder.  Tıpta bir duruma hastalık diyebilmek ya da bir problem olarak teşhiş edip tedavi edebilmek için biyolojik test aranması koşulunu gerektiren bir yaklaşım yoktur.

Metin Münir :Aynı şey hiperaktivite ve diğer düzmece hastalıklar için de geçerlidir. Eğer bunlar, gerçek hastalık olsalardı, doktorlar, çocuklara teşhis koymak için röntgen, tomografi, tahlil gibi yöntemler kullanırlardı. Ama kullanmıyorlar ve kullansalar da bir şey göremezler ve bulamazlar.

Dr.Ulaş Mehmet Çamsarı:Böyle bir yaklaşımın olamayacağını yukarıdaki metinde anlattım. Bu yorumlar tıp konusunda bilgisi olmayan, kafası ciddi şekilde karışmış, ve bu ciddi kafa karışıklığına rağmen kendinden emin üslubundan anlaşılacağı üzere ne bildiğini ve ne bilmediğini de bilmeyen birisi tarafından yapılmıştır.

Metin Münir :Gerçi, bazen psikiyatristler, bu tür şikâyetlerle gelen çocukları tahlile yollar. Ancak amaç herhangi bir bozukluğu tespit değildir. Çocukların, kalp krizi ve intihar dâhil ağır yan etikleri olan ilaçlara dayanıklılığını ölçmektir.

Dr.Ulaş Mehmet Çamsarı:Bu metinden hiçbir şey anlaşılmıyor. Muhtemelen dikkatsizce okunan bir kitaptan  yazar tarafından alıntılanmış.  Hiçbir zaman kalp krizi ve intihar gibi yan etkileri olan ilaçlara dayanıklılık ölçmek için hastalar teste yollanmaz. Kalp krizine intihara falan yol açtığı iddia edilen ilaçlar da psikiyatri karşıtı rant peşinde olan kesimler tarafından psikiyatrinin aleyhinde kullanılmıştır ve kullanılmaktadır. İntihara yol açtığı iddia edilen ilaçlar örneğin, Serotonin Geri Alım İnhibitörleri, aslında ihtihar düşüncesini tedavi etmek için kullanılırlar ve çok olguda hayat kurtarıcı ilaçlardır. Amerika’da yapılan falanca çalışmada falanca sayıdaki kişi böyle yan etkiler rapor etti diye bu uyarı bu ilaçların kılavuzlarına konulmuştur. Gerçek şudur ki, depresyon kendi başına  yüksek bir intihar riski taşır ve bu risk ilacın kendisinin verdiği iddia edilen ihtihar düşüncesinde kat kat yüksektir dolayısıyla bu bilgi pratikte anlamsızdır ve psikiyatri pratiğinde hiçbir zaman dikkate alınmaz, gerçekliği de şüphelidir. Yazarın kalp krizine yol açtığını iddia ettiği ilaçlar, herhalde kalpteki elektrofizyolojik değişikliklere yol açabilen antipsikotiklerdir (QT prolongation).  Her ilacın yan etkileri vardır. Psikiyatrideki ilaçların büyük bir çoğunluğu izin verildiği dozlarda kullanıldığında  aspirin gibi toplumda sıkça kullanılan ilaçlara göre bile daha az risk taşır.  Bu yan etki konusu psikiyatriyi anlamayan, ya da psikiyatrinin toplumdaki anlaşılabilirliğini rant amacıyla azaltmaya çalışan ya cahil ya da kötü niyetli kişilerce abartılmaktadır.

Metin Münir :Psikiyatri servislerinin çocuklarla dolmasının nedeni AİDS gibi bulaşan hastalık salgını değildir.

Dr.Ulaş Mehmet Çamsarı:Hangi servislerden bahsediliyor? İlk defa Türkiye’de çocuk psikiyatrisi yataklı servisi geçtiğimiz ay içinde açılmıştır. ABD’de uzun yıllardan beri vardır. Bu servislerin dolduğunu hangi kitaptan alıntı yaparak yazdıysanız o kitap Türkiye’den bahsediyor olamaz.

Metin Münir :ABD güdümlü psikiyatri mesleğinin, gelir artırma saiki ile, çocukluğun birçok normal halini hastalık haline getirmesidir.
“Hiç kimse dikkat bozukluğu ve hiperaktivitenin neden hastalık olduğunu, hastalık ise nereden kaynaklandığını açıklayamaz” diyor New York Üniversitesi psikiyatri ordinaryüs profesörlerinden Thomas Szasz.

Dr.Ulaş Mehmet Çamsarı: Thomaz Szasz hayatını antipsikiyatri hareketine adamış, bu yolda kendine bir kariyer yapmış, psikiyatriyi anlamayan ya da taraflı olarak psikiyatriye saldıran çevrelerden ekmek yiyen bir psikiyatristtir. Ordinaryus profesör diye bir deyim ABD’de yoktur. (artık Türkiye’de de yoktur) Alıntı yaptığınız kitaptan emekli anlamına gelen “Emeritus” kelimesini “ordinaryus” haline çevirip  daha etkili olacağını düşünmüş olmalısınız. Ne yapsanız nafiledir, çünkü cehalet bilimle savaşamaz, hikayenin sonu hep aynıdır.

Metin Münir :“Neden 50 sene önce bunların var olmadığını da. Bunları objektif testlerle teşhis etmek mümkün değildir.”
Tufts Üniversitesi Tıp Fakültesi, Psikiyatri Doçenti Daniel Carlat ise “Tıbba dahil olan meslekler arasında, bilimsel açıdan en ilkel olanı psikiyatridir” diyor. “Akıl hastalıklarının vücuttaki uzantısına dair bilgimiz olağanüstü ilkeldir. Çoğu zaman psikiyatristlerin koydukları teşhislerin yeteri kadar bilimsel geçerliliği yoktur.”

Dr.Ulaş Mehmet Çamsarı:Daniel Carlat,Harvard Massachusetts General Hospital’da tahsil almış, bir çok psikiyatri kitabının yazarı ABD’de “carlat blog ve carlat report” internet siteleriyle ve yazdığı kitaplarla bilinen bir psikiyatri hekimidir. Söyledikleri de doğrudur. Eleştirileri saygıyla karşılanmaktadır. “Yeteri kadar bilimsel” olmayabilen teşhisler “davranış bozukluklarıdır”. Çünkü bu bozukluklar çağa ve kültüre göre değişkenlik gösterir, yukarıda uzun uzun açıklandığı üzere. Psikiyatrik hastalıkların bilimsel geçerliliği, tıbbın diğer hastalıkları kadardır. Çünkü aynı metotları kullanır. Etyolojinin az biliniyor olması bir branşı “daha az bilimsel” yapmaz. Bilimselliği belirleyen metottur. Doğru metot kullanılarak alınacak yol, bilimsel yoldur, ne konuda yol alındığı, o konunun az ya da çok bilinirliği ile ilgilidir, bilimselliği ile değil. Örneğin dermatolojik bir hastalık olan Sedef Hastalığı hakkında bilinenler ayrı bir tartışma konusudur, bu hastalık hakkında bilinenlere hangi metotlar ile ulaşıldığı ayrı bir tartışma konusudur. Bilimsellik ikincisi ile ilgilidir. Psikiyatrik hastalıklardan örneğin şizofreni hakkında bilinenlere sedef hastalığı konusunda bilinenlere nasıl ulaşıldıysa aynı metotlarla ulaşılmıştır. Şizofreni hakkında bildiklerimizin, örneğin Sedef Hastalığı ile ilgili bildiklerimizden az olması tamamen hastalığın kompleks etyolojisi ile ilgilidir. Tıpta bütün hastalık tarifleri ve bunlar hakkında bilinenler değişik bir gelişim hızında ilerler. Bu, az bilinenleri az bilimsel, çok bilinenleri çok bilimsel yapmaz. Böyle bir yaklaşım bilimin ne olduğunu ve metodoloji kavramını anlayamamış olmanın bir sonucu olabilir.

Metin Münir :Hiperaktivite bozukluğu ve dikkat eksikliği konusunda yazmaya karar verdiğimde psikologlardan olumsuz tepki alacağımı biliyordum. Buna rağmen aldığım mailler beni şaşırttı.
Şimdiye kadar hiçbir yazıma bu kadar çok tepki almadım. Beni bundan daha çok şaşırtan bu cevapların bazılarının düzeysizliği oldu. Bugüne kadar aldığım maillerin hemen hemen hepsini, hemen hemen hiç dokunmadan yayımlıyorum.

Psikolog ile Psikiyatrist farkını bile bilemeyecek kadar konu hakkında bilgi eksikliğini olan bir kişi olarak, psikiyatri üzerine günler süren tamamı yanlış olan bilgileri kesin bilgilermiş gibi bir üslup kullanarak yayınlıyorsunuz.

Metin Münir :İsteyenler bugün Milliyet.com.tr’de yazımın altında okuyabilir.
Neden o kadar kızdı bazı psikologlar?
Sadece resmin bir başka yanı olduğunu göstermeye çalıştım.
Ne kadar kızarlarsa kızsınlar resmin o yanı var.
Belki bunun, ilk defa, ciddi bir gazetede yüksek sesle ve herkesin açıklıkla anlayabileceği bir şekilde söylenmesi hoşlarına gitmedi.
Doktor olmadığım için bu konularda yazmamalıymışım. Neden?Futbol konusunda yazanların futbolcu, uzay konusunda yazanların astronot, yemek konusunda yazanların aşçı mı olması gerekir?

Dr.Ulaş Mehmet Çamsarı:Böyle bir bakış açısı olabilir mi? Yazıları nasıl yazdığınız önemlidir. Ne yazısı yazdığınız önemlidir.  Nasıl bir uslüp kullanarak yazdığınız önemlidir. Futbol konusunda örneğin “forvetlerin oyundaki önemi” hakkında bir yazı yazacaksanız ve teknik direktörseniz o zaman o gözle bir yazı yazar ve yazdığınız gerçekleri buna dayandırırsınız. “Ben futbolu sevmiyorum” diye bir yazı yazacaksınız, sıradan bir vatandaş olarak yazabilirsiniz. Yazı için konu aldığınız başlığa ne tarafından yaklaştığınız ve “kim” olarak yaklaştığınız yazar olarak sizin takdir etmeniz gereken bir sağduyudur. Sizi okuyanlar sizde olması gereken bu  “takdir” nedeniyle saygı duyarlar. Bir ekonomi profesörü olarak “ekonominin temel kaideleri” ile ilgili bir yazıyı özgeçmişiniz kaldırır. Ancak anaokulu öğretmeni olarak bu yazıyı yazacak özgeçmişiniz yoktur. Peki bu ekonomi hakkında yazı yazamayacak olduğunuz anlamına gelir mi? Hayır tabii ki. Ekonomi hakkında gözlemsel, ya da haber değeri taşıyan bir yazıyı yazabilirsiniz. “Psikiyatrik hastalıkların büyük bir kısmı uydurmadır” gibi bir cümle kullanmak ancak bu konudaki bir otorite tarafından kullanılacak bir uslüptur. Uzay konusunda bir gözlem yazısı yazabilirsiniz. Buna “benim gözlemimdir” dersiniz. Fizik hakkında bir yazı yazabilirsiniz. “Bu benim fikrimdir ama bilimsel desteği yoktur” diyebilirsiniz. Ama fizikçi olmadan “fizik kanunlarının çoğu uydurmadır” gibi bir yazı yazabilir misiniz?

Metin Münir :Cahil ve sorumsuzmuşum.

Dr.Ulaş Mehmet Çamsarı:Maalesef, yazmış olduğunuz yazı serilerinin konu başlığı olan psikiyatri ve davranış bilimleri hakkında büyük bir karanlığın içindesiniz. Buna cahillik demek icap edecekse, denilecektir, büyük bir cehalet içindesiniz.

Metin Münir :Kardeşim şizofren, yakın bir akrabam bi-polar olduğu için uzun yıllardan beri bu konularla ilgileniyorum. Birçok kitap okudum, iyileşeceğim diye nafile, ilaçtan ilaca geçen şizofrenler ve hayatlarının bir bölümünü cehennemde yaşayan bi-polarla ilgili olarak. Geçen haftaki yazı dizisini okumadan önce de bir buçuk ay konuyu inceledim.

Dr.Ulaş Mehmet Çamsarı: Birbuçuk aylık bir inceleme yaparak, sıradan bir uzman diploması alabilmenin 10 yıl gerektirdiği (6 yıl tıp doktorluğu 4 yıl psikiyatri asistanlığı)  psikiyatrik bilimler uzmanlığı hakkında “otorite” uslubü kullanarak yazılar yazabileceğiniz düşünebilecek bir durum içinde olmanız  psikiyatride net olarak tanımlanmış normal olmayan bir psikopatolojik davranıştır.

Metin Münir :Sorumsuz değilim. Bir konuda birden çok düşünce ve seçenek olduğunun, her şeyin siyah beyaz olmadığının söylenmesini istedim. Ben söylemese idim kim söyleyecekti?

Dr.Ulaş Mehmet Çamsarı:  Ekonomi eğitiminiz yok ekonomi yazısı yazıyorsunuz, psikiyatri eğitiminiz yok psikiyatri yazısı yazıyorsunuz.

Metin Münir :Bu dilsizler ülkesinde kim çocuklar için ilaçtan başka yollar olduğunu, kim bulup anlatacaktı? Kim anlatacaktı Hiperaktivite bozukluğu ve dikkat eksikliğinin çok katmanlı, bilinmeyenlerle dolu olduğunu?
Halkın bilme hakkı vardır ve bu hakkı onlara kullandırmak gazetecilerin işidir.
Hiddet ve hakaret gerçekleri değiştiremez:
Bu ülkede değerli birçok psikoloğun olduğunu biliyorum. Psikiyatrinin ve psikotik ilaçların bazı kişilere ve hastalıklara iyi geldiğini de kabul ediyorum. Prof. Dr. Cüneyt İşeri’nin sözleri ile “Psikiyatrik hastalıklar da aynı diğerleri gibi (enfeksiyon, kanser, vs…) ilaçlarla tedavi edilme potansiyeline sahiptir ve nitekim edilmektedir de.”
Ama bu bazı gerçekleri değiştirmez. Psikiyatri tıp meslekleri arasında bilimsel temeli en zayıf olandır. Akıl hastalıklarının vücuttaki uzantısına dair bilgi olağanüstü ilkeldir. Çoğu zaman psikiyatristlerin koydukları teşhislerin yeteri kadar bilimsel geçerliliği yoktur. İnsanların modern hayata verdikleri normal tepkileri, ilaçla “tedavi etmeye” geçirmeye olağanüstü hevesli psikolog sayısı az değildir. Bunu ben de değil dünya çapında psikologlar söylüyor.

Dr.Ulaş Mehmet Çamsarı:Psikiyatri ile psikoloji aynı şey değildir. Psikologlar ve psikolojik danışmanlar, davranış bozuklukları için kullanılan psikoterapi adı verilen  yöntemlerinin uzmanlarıdır. Bu yöntemlerle psikiyatri hastalıklar tedavi edilmez. Psikiyatrik hastalıkların tedavisinde işe yarayabilecek davranış deişiklikleri sağlanabilir.

Metin Münir :Dikkat eksikliği için reçetelenmesi gereken hapları, yapacakları yan etkiyi ve bağımlılık tehlikesini göz ardı edip lise ve üniversite öğrencilerine kırmızı reçete ile veren doktorlar var. Bunu da okuyucularım ve konuştuğum eczacılar söylüyor.
Aslında gözleri kör, yürekleri mühürlü değilse biliyorlar: Psikiyatrik “hastalıkların” çoğu aslında bir hastalık değildir. Doktor Uğur Yılmaz’ın sözleri ile: “Mekanizması belli değil; tahlil ve tetkiki yoktur. Tedavide kullanılan ilaçların da neye etki ettiği belli değildir.”

Dr.Ulaş Mehmet Çamsarı: Psikiyatrik hastalık ve davranış bozukluğu temel ayrımlarını daha önce uzun uzun açıkladık. Bunların DSM’de aynı yerde “bozukluk” olarak gruplandığını da açıkladık. Hastalıkların mekanizmaları bellidir, o nedenle hastalık adını alır. Davranış bozukluklarının hepsinin mekanizması “insan davranışıdır” ve hastalık modeline uymadığı için zaten mekanizmadan bahsetmek mümkün değildir. Bu problemler, psikoterapi ile düzeltilmeye çalışılır. Psikiyatride kullanılan tüm ilaçların biyolojik olarak  neye etki ettiği gayet nettir.

 


Dr.Ulaş Mehmet Çamsarı  — 22 Eylül 2011, Baltimore – A.B.D.

 

Leave a Comment Cancel reply

Your email address will not be published.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

6 Trackbacks